MHA- İran Dışişleri Bakanı Zarif, BM Genel Sekreteri, İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri ve BM’ye üye ülkelerin dışişleri bakanlarına ayrı ayrı mektup yazdı.
Bu mektuplarda Zarif, İran-Suudi Arabistan arasında son dönemde yaşanan esef verici olaylara işaret ederek şöyle yazdı:
“Görünen o ki, Suudi Arabistan’da kimileri bölgeyi krize sokmuş ve yapay İran nükleer tehdidin ortadan kalkmasıyla teröistlere yardımlarının ifşa edilmesinden korkuyor.
Aşırıcılar ve el-Kaide, Taliban, IŞİD ve el-Nusra Cephesi’nin üyelerinin ezici çoğunluğu ya Suudi Arabistan vatandaşıdır veya petrol kaynaklı zenginler tarafından beyinleri yıkanmıştır. Bu kişiler son 30-40 senede İslam karşıtı nefret ve mezhepçilik söylemini yaygınlaştırmıştır.
Suudi Arabistan direkt şekilde İran’a karşı kışkırtıcı eylemler yapmıştır. Örneğin: İran’ın Yemen’deki diplomatik mekanlarına askeri saldırı düzenlemiş veya diğer ülkelerlde İran’ın diplomatik mekanlarına saldırı düzenleyen teröristlere destek sunmuş, İranlı hacılara sürekli kötü muamele yapmış, bu ülkedeki resmi hutbelerde İran ve bütün Şiilere karşı nefret söylemi kullanmış, Şii bilginleri anlaşılmaz ve kışkırtıcı şekilde öldürmüş ve İran aleyhine ekonomik savaş başlatmak istemiştir.
Bütün bu örneklerde görüldüğü gibi, İran kendi gücüne ve halkına inanarak Suudi Arabistan’a karşı koymaktan çekinmiş ve Suudilerin nefret söylemi karşısında herkesin birlik ve beraberliğe çağırmıştır. Suudi Arabistan’ın kendisi veya desteklediği gruplar İran’ın diplomati binalarına saldırması ve İranlı diplomat ve sivilleri öldürmesine rağmen, İran açıkça Suudi Arabistan’ın Tahran’daki Büyükelçiliği ve Meşhed’deki Başkonsolosluğu’na yapılan saldırıyı kınamış ve Suudi diplomatların ülkeden sağ olarak ülkeyi terketmelerini sağlamış ve diplomatik mekanların restore edilmesi için harekete geçmiştir. İran en üst düzeyde yasadışı eylem yapanların cezalandırılması için en acil eylemleri yapmak için gereken iradeyi göstermiş ve böyle olayların bir daha yaşanmaması için bütün önlemleri almaya hazır olduğunu bildirmiştir.
İran uluslararası hukuk ve 1961 Viyana Konvansiyonu ve 1963 Viyana diplomatik ilişkiler ve Konvansiyonu’nun belirlediği sorumluluğunu gerçekleştirmek için bütün azim ve kararlılığını gözler önüne sermiştir.
Biz komşularımızla sorun ve kriz yaşamak istemiyoruz. Hepimiz aşırıcıların bize karşı gerçekleştirmek istedikleri tehditlere karşı birlik olmalıyız. Aslında Cumhurbaşkanı Ruhani ve bendeniz İran’daki 2013 Cumhurbaşkanları Seçimleri’nin ardından özel ve genel mesajlar göndererek, bölgesel istikrarın sağlanması ve aşırıcılık ve şiddetle mücadele etmek için Suudi Arabistan ile diyalog ve müzakere etmeye hazır olduğumuzu dile getirdik. Suudi Arabistan çok önemli bir seçim yapmalıdır. Onlar aşırıcı teröristler ve mezhepçiliğe dayalı nefret söylemini desteklemeye devam edebilir veya sağduyu politikasına sarılarak bölgesel istikrarın sağlanmasında yapıcı rol üstlenebilir. Umarız Suudi Arabistan daha akılcı yolu seçmeye ikna olur”.
Y.B
yorumunuz